cakirimsi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
cakirimsi

Seviyeli Paylaşımın Yeni Adresi


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

Namus ve İffet Timsali Türk Kadını

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1Namus ve İffet Timsali Türk Kadını Empty Namus ve İffet Timsali Türk Kadını Salı Kas. 23, 2010 11:10 am

Admin

Admin
Admin
Admin

Türk kadınının, gerek İslâm'dan önce gerek İslâm'dan sonra, erkeğinin yanı sıra cemiyetteki yeri daima onurlu olmuştur, haysiyetli ve savaşçı Türk erkeğinin yanında namus ve iffet timsali, toplumun yüz akı idi. Gayet saygı değer bir yeri vardı. Hakan ve bey zevcesi olan kadınların protokolda yerleri; kurultayda, toplantılarda itibar edilen söz hakları vardı. İslâm dini ise özellikle ilk geldiği çevre ele alındığında bâriz olarak görülebilecek bir inkılâp yapıyordu. Hor görülen, diri diri toprağa gömülen kadının ana olduğunu hatırlatarak, cennetin onun ayakları altında olduğunu söylüyor, sorumluluk ve ödevlerde şeref ve saadetleri kadınla erkeğe birlikte yüklüyor, birlikte dağıtıyordu. Hz. Peygambere ilk iman eden Hz. Hatice idi. Peygamberimizin soyu, kız evlâdından yürümüştür.

İslâm dini ile birlikte, Türk milleti yerleşik medeniyete ve şehir hayatına geçmiştir. Devrinin şartları içinde şehir hayatının bir icabı olarak kadınların, daha kapalı ve ev içinde aktif ve sorumluluk yüklenici bir sorumlulukları, meşguliyetleri evin çok kere dışına taşacak şekilde geniş olmuştur. Lady Montague, "Türk kadınlarının en büyük süsü Türk oluşlarıdır" diyor. Yine ünlü seyyah Marko Polo "Türk kadını dünyanın en temiz kadınıdır" der. Wambery ise, "Eski Türkçede fahişe ve pi* kelimeleri yoktu. Bu kelimeler Farsça'dan Türkçeye geçmiştir" diyor. Üvey anne ile evlenmek, sebep ve amaç ne olursa olsun, eski Türklerde değil Moğollar'da ve İslâm öncesi Araplarda vardı. Türklerde millî ahlâk üstündü. İslâm öncesi Türk toplumu milliyetçi bir toplumdu. Orhun Kitabeleri bunun en canlı delilidir. Bütün bunların sonucudur ki dünyada sadece Türk milletine nasip olan Kozanlı Kara Fatma, Erzurumlu Kara Fatma, Kastamonulu Nene Hatun ve daha nice kadın kahramanlarımız vardır.

Bazı çevrelerde "Kadın Hakları" diye, ecdadımız ve yüce dinimiz, bazen bilinçsizlikten, bazen kasıtlı, bazen de kelime hatalarıyla daha çok televizyon ekranlarında rencide edilmektedir. Daha ondokuzuncu yüzyılda dahi Avrupa'da kadınların hemen hiçbir hakka, bilhassa onursal hakka sahip olmadıkları bilinmeyen bir olay mıdır? Kına renginde saçı olan kadınları, cadı diye ağaçlara bağlayarak, hem de papaz huzurunda diri diri yakarak öldürdükleri bilinmiyor mu ki?

Günümüz Batı dünyasında aile kurumu hızla çökmektedir. Bu nedenle önceden, doğum yapan kadına sadece üç ay izin verilirken "Çalışan kadınlar" da şimdi bu süre üç yıla çıkarılmıştır. Yani çocuk ana okuluna başladığı güne kadar. Bu süre zarfında ise çalışırken aldığı ücretin yarısını devlet ödemek zorundadır. Aile çocuk yaptığında çocuk odası, eşyası ve ihtiyaç duyulup da alınması gereken eşyalar için Kiliseler Birliği'nden çalışan bir insanın üç aylığı kadar para hibe olarak ödenmektedir. Yani aile kurumu ve nüfus artışı teşvik edilmektedir.

Gayrimeşru doğan çocukların oranı Almanya'da % 15.4, Hollanda'da % 13.1 Avusturya'da % 26.8, ABD'de % 30, İngiltere'de % 32, Fransa'da % 34.9, Norveç'te % 45.9, Danimarka'da % 46.8, İsveç'te % 50'dir.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye'mizde de medya ve bazı çıkar çevreleri, kadın hakları, kadın erkek eşitliği maskesi altında kadınları sömürmektedir. Milyonlarca kadına kadınlığı unutturulmuş, kadınlar birer kazanç makinası hâline getirilmişlerdir. Ülkemizde yaygın hâle gelen müstehcen yayınlar ve erotik moda, bilerek veya bilmeyerek yukarda belirtilen amaca hizmet etmiyor mu? Külotu görünürcesine ekranlarda poz veren sözde sanatçı bozuntularına "hayâsız" değil de "cesur" tabirini yakıştıran medya, Türk insanından utanma duygusunu silerek iffetin ve dolayısıyla Türk aile yapısının yıkılmasını hedef almaktadır. Açık saçıklık şayet kültür olsaydı, dünyanın en kültürlü toplumunun Afrika olması icap ederdi. Evinden kaçıp da kötü yola düşmüş çocuklara "ana-baba baskısı yüzünden" yakıştırmasını yapıştıran medyaya sormak gerekir: Hiçbir anne baba çocuğunun kötü olmasını ister mi? Sanki Türk erkeği kadın eve hapsedilsin, kadının özgürlüğü engellensin diyormuşçasına, kadın eve hapsedilmemeli, özgürlüğü engellenmemeli deniyor. Meselâ Almanya'da yaşayan Türklerin (büyük çoğunluğunun) çocukları Alman arkadaşlarıyla aynı okula gidiyor, kimse bir şey demiyor. Akşam olunca Alman gençleri içkili dans klüplerine gidiyor. Türk kızları örf ve âdetlerimiz icabı evde ailesiyle birlikte akşamı geçiriyor. Şimdi bu hapsetmek mi oluyor? Bu misâlleri yüzlerce çoğaltabiliriz. Yine bir TV, programında bir hanım, Türk köylü kadınları için "Ücretsiz ev işçisi" tabirini kullanmıştı. Acaba bu köylü kadının kocası ücretli mi? Çiftçilikle uğraşan köylümüzün ilkbaharda ekeceği buğdayı bile borçla aldığını Türkiye'de yaşayıp da bilmeyen aydın olur mu? Tek kelime ile Türk kadını erkeği tarafından daima baş tacı edilmiştir. Hemen her şekilde onurlandırılmıştır. "Ana gibi yâr, vatan gibi diyar olmaz", "Ana başta tac imiş, her derde ilâç imiş" nevinden darbımeseller bunu doğrulamıyor mu? Bizim sayısız türkülerimiz bile kadınlarımızı övmez mi? TBMM'sinde kadın parlâmenterlerimizin az oluşunu bazen, Türkiye için bir ayıp olarak ifade edenler çıkıyor. Kadınlarımız ister de önlerine engel çıkarsa ayıp olur.

Türkiye'mizde böyle bir durum var mıdır? Bir ara başbakanımız ve içişleri bakamınız kadındı. Kim çıkıp da isyan etti? Oysa ki bütün dünya meclislerinde kadın azdır. Şayet bu tip propaganda yapan çevreler samimî iseler; her alanda gerçekten kadın, erkek eşitliğini istiyor olsalar, belediye temizlik işlerinde de, inşaat sektöründe de, özel timde de, karayolu taşımacılığı alanında da kadınlarımız hemen hiç yoktur, bu alanları niçin görmüyorlar? Yoksa ucuz ve cazibeli yoldan isim mi yapmak çabasındalar? Kadınlarımızın ihtiyaç duyduğu, arzu ettiği bütün haklar elbette verilmeli. Kimse bunun aksini düşünemez. Ancak bunu yaparken milliyetimiz, dinimiz, millî kültürümüz bunlara engelmiş gibi çok yanlış bir görünüm yaratılmamalıdır (8 Mart 1998 Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle yapılan kutlamalarda bilindiği gibi Komünist ve PKK bayrakları açıldı, polise saldırıldı, birçok dükkân tahrip edildi. Bu tip fırsatçı ve bozgunculara da fırsat verilmemesi gerekir).

Burada üzücü olan, daha çok ülkemizin ekonomik zayıflığı yüzünden başgösteren sorunları, milletimize zorbalık diye maletmeye kalkışmak. Köylü bir baba kızını ilkokuldan öteye okutmuyorsa bu onun zorbalığından değil, şehirde evi yoktur, masrafları karşılayacak ekonomik gücü yoktur. Üniversite hakkında bilinçlenmemiştir. Bir yakının yanına bırakır da kızını lekeleyebilecek menfur olaylar olursa korkusu vardır. Burada yine de çocuğunu en çok düşündüğü ortaya çıkar.

Meselâ Türk ve Dünya atasözlerine bakarsak, eski Türk topluluklarının ve büyük bir kısmı ile günümüz Türk cemiyetinin babaerkil olduğu görülecektir. Diğer dillerde olduğu gibi kadını küçük düşürücü ve hakaret edici atasözleri Türkçemizde yoktur. İNGİLİZCE'de: "Kadın onunda melek, onbeşinde azize, kırkında şeytan, sekseninde ise cadıdır", "Köpeğine ölünceye kadar güven, kadına önüne çıkacak ilk fırsata kadar", "Kadınlar kilisede azize, sokakta melek, mutfakta şeytan, yatakta maymundurlar".

FRANSIZCA'da: "Kadın giyinen, gevezelik eden, kendini lekeleyen bir hayvandır", "Kadın mükemmel bir şeytandır". ALMANCA'da: "Şeytanın yapamadığını kadın yapar", "Bir kadın öldüğü zaman dünyadan bir kavga eksilir", "Şeytan bir erkeği on saatte aldatır, bir kadın ise bir saatte on erkeği". YUNANCA'da: "Kadına öldüğü zaman dahi inanma", "En iyi kadından kötü daha birşey yoktur". MACARCA'da: "Şeytan bilge bir kadınla aşık atamaz", "Ruhunu ha şeytana satmışsın, ha kadına, ikisi de bir", "Şeytan kadın yutsa hazmedemez". RUSÇA'da: "Şeytan âciz kalınca, elçi diye kadını gönderir", "Tavuk kuş değildir, kadın da beşerî bir yaratık değildir", "Kadına ve büyük baş hayvanlarına istediğini yap". İBRANİCE'de: "Hem iyi kadından, hem kötü kadından seni koruması için Allah'a dua et". HİNTÇE'de: "Kadını eğitmek, maymun'un eline bıçak vermek gibidir", "Cehennemin en büyük kapısı kadındır". ÇİNCE'de: "Yeşil yılanın ağzında, kadının kalbindeki kadar zehir yoktur". JAPONCA'da: "Sana yedi çocuk doğursa bile, kadına yine de güvenme".

Türk atasözleri kataloğunda belki sadece iki tanesi kadını küçük düşürücü sayılabilir: "Kadının saçı uzun aklı kısadır", "Kadının söylediği kırk kelimeden ancak birine inan". Aslında bunlar sitemdir. Ama yine de keşke olmasaydı. Çünkü Türk kadını deyince akla ilk gelen, namus ve iffetin timsali oluşlarıdır. Elleri faziletlerinden, saygıdan dolayı öpülen, huzurlarında saygı ve edeple oturulması icap eden kadınlar, Türk kadınlarıdır. Onlar, savaşta, düğünde, tarlada, bahçede daima erkeklerinin yanında yer almasını bilmişlerdir. Onlar için ne yapsak, ne kadar haklar versek yine de azdır.

http://cakirimsi.yetkinforum.com

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz